Ben ve Tanrı (Bölüm.1)

Published from Blogger Prime Android App


Ben ve Tanrı

Çeviren: İlknur Tuzcu

Bölüm.1

(Ben ve Tanrı, olay ve durumların gerçek dünyadan alınıp yalnızca karakterlerin hayali olduğu bir romandır. Öyle bir roman ki sizi önce bilinmezlerin denizine götürüp sonra  yapbozun tamamlanmamış parçalarını çözecek.
Roman, düşüncenin sütunlarını yerden göğe kadar sallayacak. Aşk, tutku, barış ve isyan duygularıyla sizi bambaşka bir dünyaya götürecek. Sizi düşünmeye değil harekete geçmeye zorlayacak. İçinde bazı acı sözler duymak zorunda kalacaksınız fakat romanın sonunda her şey açığa kavuşacak. Eleştiri yapabilirsiniz ancak ben meseleyi açığa kavuşturmadan hüküm vermeyin. Paylaşabildiğiniz kadar paylaşabilirsiniz yalnız emeğimi çalarak değil beni destekleyip teşvik ederek.)


(1.Sahne)

Gözlerimin önüne aniden karanlık çöktü. Fakat sonra ışık hiç gitmemiş gibi aynı hızla geri döndü. Bir süre sonra bulunduğum otobüsün kaza yaptığını fark ettim ve aynı zamanda bir karıncalanma hissettim. Fakat sonra bir yangın.. Sesi duyar duymaz vücudumda tuhaf bir his oluştu. O sırada dışarıya çıkmaya çalışan tüm yolcuların muhtemelen gözleri körelmiş ve sadece kendilerini görüyorlardı. Belki de Tanrı bize kıyamet gününden bir an gösteriyordu veya bir günahın cezasını. Fakat hayır, iyi amellerimiz de vardı öyleyse neden sevaplar için ödül yerine günahlar için bu ceza? Belki de ne bir günahın cezası ne de iyiliğin güçlü bir savunmasıydı bu. Hayatım şimdiye kadar bunların (günahlar ve sevaplar) varlığına şüphe duyarak geçmişti. Ama bugün neden bunlar aklımı meşgul ediyordu bilmiyorum. Belki bu, sürekli Tanrılarına yakarışta bulunan yolcuların sesinin etkisiydi. Ama ben tüm bu olanların Tanrı’nın iradesiyle olduğunu da duymuştum, o halde bunu bilerek neden yakarışta bulunuyorlardı? Muhtemelen tüm bunları O (Tanrı) yapmıştı, insanların ağlamalarını mı duymak istemişti yoksa varlığını mı hissettirmek istemişti? Ama neden varlığını bize, bizi zora sokarak fark ettiriyor? Başka yollar da olmalı. Belki de tüm olanlar sürücünün hatasıydı ama neden bugün oldu? Neden onun hatası yüzünden biz cezalandırıldık? Hayatlarımızı nasıl O’na teslim ettik bizi buna zorlamadığı halde. Hayatlarımızı kendi isteğimizle O’na teslim ettik. Ama… Aniden bir patlama sesi yükseldi ve gözlerim kapanmaya başladı.  Tuhaf bir sükunet vardı. 

(2.Sahne)

Tren varış noktasına son süratle ilerliyordu. Ay ışığı gecenin derin sessizliğini daha cazibeli bir hale getiriyordu. Birden duyduğu bir sesle hayal dünyasından sıyrıldı. 
 Ses “Kardeş! Düşen telefonuna dikkat et aksi halde birisi gelip alabilir.” dedikten sonra ön koltuğa geçip oturdu. Hafif bir gülümsemeyle teşekkür etti adama. Sonra bir takım bahanelerle adama bakmaya devam etti. Belki kalkışında bir tuhaflık vardı. Onu asıl rahatsız eden şeyse adamın bu tuhaf görünüşüne rağmen nasıl bu kadar dürüst olabildiğiydi.
 Sonra, dünyanın tüm Tanrılarının kötülüğü de yaratmış olduğu halde neden yalnızca iyiliği ödüllendirdiğini düşünerek uykuya daldı. Bir kul (insan) günah işlediğinde neden şeytanın veya iblisin kontrolüne girer? O zaman Tanrı’nın gücü zayıflamaz mı? Yoksa ikisinin de eşit güçleri mi var? Bazen Tanrı galip gelir, bazense Şeytan. Kim kazanırsa o yapılanın sahibi olur. Belki de Tanrı ve Şeytan aynı varlığın iki farklı ismidir. Kim bu çeşitli hareketleri etiketledi böyle; eğer iyi bir şey yaparsan Tanrı seni yönetiyor, kötü bir şey yaparsan da Şeytan seni yönetiyor? Yoksa tüm bunlar yalnızca insan zihninin oyunları mı?..

(3. Sahne)

Kalbi sevinç içinde oturuyordu bu güzel dağların üzerinde. Tanrı’nın yarattığı bu güzelliği sevdiğine göre şimdi Tanrı’nın sevgisini kazanacağını düşündü. Fakat aniden gelen silah sesi ve vücudunda artan bir acıyla bu düşüncelerden sıyrıldı. Bundan sonra duyabildiği tek ses “Haydi acele et, gidelim! O  ölecek, eğer biri bizi görürse bu bizim için problem olur” oldu. 
Sesler gitmişti ama şimdi de içinde çığlıklar başlamıştı. Tanrı’ya şunu soruyordu: Yaptığım her şeyi izliyordun sadece sana ulaşmak istemiştim, toplumun senin veli kulun diye adlandırdığı kişi olmak. Onlar bana Tanrı’ya ulaşmanın tek yolunun onun yarattığından geçtiğini söylemişlerdi. 
Aman Tanrım!!! Kadınlar senin yarattıkların değil mi? Ben senin bu yarattığını sevmeye gittim, kalbime bir kadının sevgisini işleyen sendin. Kalpleri kontrol eden sen değil misin? Sevgimin temiz olduğunu biliyordun. Belki de bilmiyordun? Sen değil misin bize şah damarından daha yakın olan? Yoksa bu sadece zeki bir adamın zayıflara umut için verdiği bir avuntu muydu?  Bilseydin, bunlar olur muydu? Belki de sadece bazı milletleri seçtin kendine sevmek için? Bu ayrımı neden yaptın? Kendin, insanoğlundan yalnızca adalet ve eşitlik talep ederken…

(4.Sahne)

Omzuna asılmış silahıyla çok dikkatli duruyordu. Aniden önündeki çalılıklarda bir kıpırdanma hissetti ve ateş etti. Çalılıklardan “Ah Tanrım!” diye bir ses yükseldi. Asker silahını tekrar ateşledi. Bu sefer çalılıklar derin bir sessizliğe gömülmüştü. 
Düşmanı karşılamaya hazırdı fakat sonra, neden din adına, din için savaştığıyla ilgili derin bir düşünceye daldı:
“Silahı ateşlediğimde Tanrı’yı hatırladım. Vurduğum kişide Tanrı’yı hatırladı. Ama belki Tanrı benim dinimi seviyordur bu yüzden de Tanrı onu kurtarmadı yakardığında. Belki ikimiz de yanlış dindeyizdir. Tanrı başka birinin diniyle beraberdir. Bu nedenle de Tanrı bu kararı bize bıraktı: “ Gücü olan kazanır.” Fakat neden Tanrı öne çıkıp bu meseleyi çözmedi yoksa bu katliam hoşuna mı gidiyor? Eğer bir din mensubu başka bir din mensubunun elinde ölürse, din kardeşleri onu şehit  öldüreni de cehennemlik sayar. Bu şekilde tüm dinlerin ölüleri şehitler veya cehennemliklerdir. Yoksa insan tüm bu saçmalıkları Tanrı’nın adını kullanarak mı uyduruyor? Akıllı insan, tüm insanlığı yüzyıllardan beri amaçlarına ulaşmak için kullanıyor ve bu zihniyet dini kutsal bir amaç için devam ediyor. Her kim aklını kullanıp bu kutsal dinin amacı hakkında sorular sorarsa, kafir ilan edilip öldürülüyor. Belki de bu kafirlerin dünyasıdır. Bir dinin inananı başka bir dinin inananına kafir der. Başka bir dinin inananı da, diğer dinin inananı kafir kabul eder. Kafirler zinciri bile bir daire içinde dönen dünya gibi uzayıp gidiyor.”
Aniden sınır dışından başlayan ateşe karşılık vererek çatışmaya başlar.

(5.Sahne)

Kabile reisine (Serdar’a) sarıldı, durmadan ağlıyordu. Şef sürekli aynı şeyi tekrar ediyordu: “oğlum, intikam hakkımızdır.” Cenazeyi kaldırdıktan sonra intikamımızı alacağız.
Babasını ve iki genç erkek kardeşini gömdükten sonra eve geldi. Bugün tamamen darmadağındı. Ailesinin yarısı zaten bomba patlamasında ölmüştü kalanlar da bugün devlet ordusunun askerleri tarafından öldürülmüştü. Şef tarafından hakları için savaşırken öldürüldükleri söylenmişti. Tanrı’nın onlara verdiği haklar. Şimdi bu hakkı onların din kardeşleri üzerine almıştı.
Birden bire bütün bu olan meseleyi düşünürken bağırdı. 
Eyyy Tanrım!!!  Niye bu aldatma???
Bir taraftan, hakkın için savaş diyorsun, diğer taraftan hakkımız için savaştığımızda bizi isyancı ilan ediyorlar ve dini referanslar kullanarak senin adınla bizi öldürüyorlar. 
Tanrı yoktur. Şimdi uyanık insanın hükümranlığını korumak için üzerimizde oynadığı oyunları anlıyorum. Evet, neden uyanık insanın bize kıyamet günü konseptini verdiğini anlıyorum. Çünkü bu şekilde mazlumlar hiçbir zaman isyan ederek güçlenemezler. Herkes,bizim gibi umudunu kıyamet günü Tanrı’nın adaletini gerçekleştireceği güne bağlar. 
Şimdi yüzünde ölenlerin yaşlarını gizleyen tuhaf bir gülümseme vardı. Gülüşü kainatın tüm sırlarını çözmüşçesine güçlüydü. 

(Devam edecek…….)

Comments

  1. Your worth will be known in the future!

    ReplyDelete
  2. Ben burda geleceğin başarılı genç yazarını görüyorum. Başarılar çok güzel

    ReplyDelete
  3. These are the most beautiful and meaningful lines I have ever read.

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

Yo y Dios (Episodio 1)

Yo y Dios (Episodio 12)