Ben ve Tanrı (Bölüm.2)

Published from Blogger Prime Android App

Ben ve Tanrı

Yazar: Taimoor Ajmal
Çeviren: İlknur Tuzcu

(Ben ve Tanrı, olay ve durumların gerçek dünyadan alınıp yalnızca karakterlerin hayali olduğu bir romandır. Öyle bir roman ki sizi önce bilinmezlerin denizine götürüp sonra yapbozun tamamlanmamış parçalarını çözecek.
Roman, düşüncenin sütunlarını yerden göğe kadar sallayacak. Aşk, tutku, barış ve isyan duygularıyla sizi bambaşka bir dünyaya götürecek. Sizi düşünmeye değil harekete geçmeye zorlayacak. İçinde bazı acı sözler duymak zorunda kalacaksınız fakat romanın sonunda her şey açığa kavuşacak. Eleştiri yapabilirsiniz ancak ben meseleyi açığa kavuşturmadan hüküm vermeyin. Paylaşabildiğiniz kadar paylaşabilirsiniz yalnız emeğimi çalarak değil beni destekleyip teşvik ederek.)

BÖLÜM.2

 (1.SAHNE)
 
Gözlerini açtığında kendini hastanede buldu. Sorgu dolu gözlerle yanı başında duran hemşireye bakıyordu. Ağzını açamadan hemşire konuşmaya başladı. 
“Bayılmana sebep olacak kadar, hafifçe yaralanmışsın.”
Hemşireye sordu “Peki ya patlama? Yolculara ne oldu?”
Hemşire hafifçe gülümsedi ve dedi ki “Eğer Tanrı seni korumak isterse hiçbir şey canını yakamaz. Duyduğun patlama sesi aslında otobüsün patlayan tekerlerinin sesiydi.” 
“Peki gördüğüm o yangın ve bağıran yolcular neyin nesiydi?”
“Eğer orada olsaydım tüm sorularını cevaplayabileceğim bir video çekerdim sen bayıldıktan sonra ama ne yazık ki orada değildim. Tüm yolcular Tanrı’nın yardımıyla güvendeler.”
“Tanrı” ! Bu kelimeyi duyduğunda şaşkına dönmüştü.
Bu demekti ki Tanrı onların dualarını duymuştu, Tanrı vardı, iyilik galip gelmişti, günahlar cezalandırılmamıştı. Peki Tanrı’nın varlığını nasıl ispatlayabilirdi?
 Bir süre hemşireyle konuştuktan sonra içinden konuşmaya başladı. Eğer Tanrı varsa, bu zekayı kendi varlığını ispatlamak için yaratmış olmalıydı. 
 Ama sorularını kendisini kafir addetmeden cevaplayacak kişiyi nereden bulabilirdi? 
 “Ey Tanrı! Bana ışık göster” tereddütle Tanrı’ya yalvardı.
 Hastaneden taburcu olduktan sonra, Tanrı’yı aramak için hazırdı. Tanrı’yı nerede bulacağını bilmiyordu. Bu sorular ona yeni değildi. Daha önce bunları tüm din adamlarına sormuştu. Karşılığındaysa böyle soruları düşünerek imanını kaybedebileceğine dair uyarılmıştı. Dini referanslara dayanarak ona tatmin edici cevaplar vermeye çalışmışlardı ancak onun isteği hep mantıksal, rasyonel açıklamalardı.
 Sonunda kendini sorularına cevap olarak adres gösterdi fakat kendinden ne cevap alabilirdi? Eğer sorularının cevabı kendindeyse neden bu sorular yükseliyordu?
 Şimdi tamamen çaresiz hissediyordu, kendini öldürme niyetiyle masadan eline bir bıçak aldı. Birdenbire aklına bir fikir geldi ve durdu.  
 “Bu bıçağı kim yaptı? Bıçak varlığa tasarımcısı olmadan kendi kendine gelmedi.”
 Şimdi etrafına bakıyordu. Her şeyde farklı tasarımcıların varlığını gördü. Bazı tasarımcılar gizliydi bazılarıysa apaçık. 
 “Ahh Tanrım! Belki de insanoğlunun senin varlığını sorgulayacağını biliyordun. Bu yüzden de ona yaratma gücü verdin. İnsanların sorularının cevaplarını kendi içlerine koydun. Evet, Sen varsın, ama gizlisin. Benim bu bıçağın tasarımcısını gördüğüm gibi görünemezsin. Bıçağın tasarımcısını görmemem, bıçağın tasarımcısı olmadığı anlamına gelmez. Bıçağın varlığı, tasarımcısının varlığına tanıklık eder. 
 Tanrım! Sen gerçeksin ve ben seni felsefi olarak ispatlamak istedim. Felsefe tüm cevapların mümkün olduğu bir sorudur ve herhangi bir varış noktası yoktur. İnsanı aklından eder. Kişi ister gerçek olan cevapları seçer isterse de felsefi olan soruları seçer. Gerçeklik değişmez, felsefe gerçeği değiştiremez çünkü sorular değiştirilemez.Sorularda doğru yanlış ayrımı yoktur. Doğru cevap tatmin edicidir, yanlış cevap ise düzeltilebilir. Tanrı’nın varlığıyla ilgili doğru cevap insan yapımı şeylere bağlı olamaz. Ancak insanın yapamadığı veya yaratamadığı şeylerle müşahede edilebilir. Bizim yapamadığımız evrende yaratılmış şeylerinde bir yaratıcısı olması gerekir. Çünkü gerçektirler ve Tanrı gerçekliktir. Bu dünyada nasıl bıçak uzun binalar, cep telefonları, internet sinyalleri kendi kendine oluşmadıysa ve göremediğim sinyallerin varlığına inanıyorsam, Tanrı’nın varlığına da öyle inanırım.” 
 “Peki Tanrım, seni kim yaptı? Bir misin yoksa birden fazla mı? Herhangi bir oğlun var mı?”

 (2. Sahne)

 
 “Kardeşim!”
 Aniden daldığı düşüncelerden sıyrıldı ve cevapladı, “efendim?”
 “Seni rahatsız eden şey nedir? Nasıl desem? Görünüşümdeki farklılık mı yoksa davranışım mı seni rahatsız eden?”
 “Alınmayın ama ikisi de” 
 Tuhaf görünüşlü adam hafifçe gülümsedi ve konuşmaya başladı. “Dinle, delikanlı! İnsanlar davranış ve olayları iki şeye göre ölçerler: kendi deneyimlerine göre veya başkalarından duydukları deneyimlere göre. Aslına bakarsan ikisi de hatalıdır çünkü deneyimler geçmişe aittir, yaşanan olay ise şimdiye. Bunun sonucu olarak, şimdiki zaman geçmişin aynası olmak zorunda kalır. Geçmiş bugünü etkilediğinde, bugünde geleceği etkiler ve gelecekte şimdinin aynısı olur. Geçmiş yalnızca şimdiyi etkisine almakla kalmaz geleceğin de gelmesini engeller. Yaşadığımız an her zaman geçmişin zincirleriyle bağlıdır, bu yüzden de anımız hiç değişmez. Değiştiremediğimiz anımızla da yeni bir gelecek oluşturamayız. Deneyimlerin tamamen gereksiz olduğunu söylemiyorum. Bilinçli ve bilgili kullanıldığında çok kullanışlıdırlar. Değişik açılardan olayı görmemizi sağlarlar, deneyimleri dikkate almalı ancak yalnızca onlara bağlı olarak kararlar almamalıyız. Kararlar geçmişin zincirlerinden bağımsız verilmelidir çünkü her yeni olay eskisinden farklıdır. 
 Olayların şekilleri aynı olabilir. Ama meydana gelmelerindeki sebep farklıdır. Niyet her zaman değişir. Olayları doğru veya yanlış oluşuna göre ölçmeye başladığımız gün sorular kişilere değil, olaylara odaklanacak. Bu da barış ve sevgiyi getirecek. Fakat şunu da unutma, tekrarladığın davranışlar senin kişiliğini oluşturacak ve toplum seni bununla tanıyacak. 
 Şimdi büyük ihtimalle bende bir hırsızın veya dilencinin işaretlerini buldun bu yüzden de kimliğim hakkında acele bir tahminde bulundun. Aklında ki geçmiş deneyimlerin seni buna itti. Bende benim için tahmin de bulunduğun kimliğin tam tersi şekilde davrandım ve bu da sana geçmiş deneyimlerini sorgulattı. Bir an için geçmişini unut. Zihnin anında bu yeni deneyimi kabullenecek. -eski püskü kıyafetlerle, alışılmadık şekilde görünen kişi de dürüst olabileceği gerçeğini- Bunun neden olacağını biliyor musun? Çünkü şimdi geçmişin zincirinden kurtuldun. Bir ülkede aynı anda iki farklı hükümet olmaz, bu sürekli bir savaşa sebep olurdu. Adamakıllı bir düzen kurulamaz. Eğer kurulu bir düzeni devam ettirmek istiyorsan tek bir hükümetle bunu yapmalısın. Geçmiş veya şimdiki zaman.. Geçmişin hükümranlığı biraz isyankardır. Fakat, onsuz şimdiki zamanın hükümranlığını kurarsan zayıf olacaktır. Defalarca yenilmeye mahkum. 
 “Ne yapmalıyım o halde efendim? Beni geçmişin hükümranlığını devam ettirmekten alıkoyuyorsun, şimdiki zamanın hükümranlığına karşı da uyarıyorsun”
 “Bak oğlum, orta bir yol bulmalısın, şimdiki anın hükümranlığını geçmiş hükümranlığın üzerine inşa etmelisin.”
 “Peki bayım, bu durum bir çatışmaya sebep olmaz mı?”
 “Delikanlı, söylemek istediğimi anlamadın. Geçmişin egemenliğine sınırlı otorite tanımalısın. Karar verme yetkisini ise geçmişin yönetiminin fikri de alınarak, şimdiki zamanın yönetimine vermelisin. Bu şekilde geçmişine saygını yitirmeden an üzerindeki dengeyi koruyabilirsin. Geçmişi dikkate alarak şimdiki zaman üzerine kurduğun bu dengeli yönetimle geleceğini de güzel yönde şekillendirebileceksin. 
 “Evet delikanlı, gelecek bir iş adamı gibidir, huzurlu yerlere gelir.”
 Adamın çok zeki ve bilgili biri olduğunu düşündü, tüm sorularını cevaplayabilirdi. 
 “Bayım!” 
 “Buyur, oğlum?”
 “Bayım, adınız nedir acaba?”
 
 (3. Sahne)
 
 Gözlerini açtığında, kendini eski, yıkık dökük bir evde buldu. Vücudunda hafif bir batma hissettiğinde acıyla bağırdı. 
 Birden zayıf fakat kendinden emin bir kadının sesi yankılandı:
 “Oğlum! Sakin ol, tehlikeyi atlattın ama dikişler fazla sağlam değil bu yüzden hareket ederken dikkat et. Kanamayı zor durdurdum, tekrar başlarsa durduramayabilirim.”
 Genç adam sordu “Siz kimsiniz, adınız nedir?”
 “Oğlum, yakında kim olduğumu öğreneceksin, adım Selame. Senin adın peki?”
 “Selame Hatun benim adım Ömer. Buraya nasıl geldim acaba? Ve neden dağ başında bir başına yaşıyorsunuz?”
 “Yaralarımı nasıl sardınız, peki?”
 “(Güler) Oğlum! Bu bilinmeyen yerde tanınmaz hale gelmeden önce bir doktordum. Kurşun sadece sıyırmış bu yüzden seni tedavi etmek pek zor olmadı.”
 “Nasıl buralara geldiniz peki?”
 “Beni boş ver Ömer, sen nasıl buraya geldin?”
 “Tanrı’yı aramaya çıkmıştım. Birisi bana yaratılanın sevgisinden Yaratan’ın sevgisine ulaşabileceğimi söyledi. Bu yaratılanın bir adamın sevgisi mi yoksa bir kadının sevgisi mi olacağını açıklamadı.”
 “Senin gerçek arayışın Tanrı o zaman. Birisi bana da aynı şeyleri söylemişti. Ben de bu yolda bir adama aşık oldum. Fakat o beni yüz üstü bıraktı. Evime dönemedim, toplum içinde yaşayamadım. İşte buraya gelerek yolculuğuma devam etme sebebim de bu.”
 “Peki... Buldunuz mu Tanrı’yı?
 “Evet, ama daha gidecek çok yolum var. Şimdi ikimiz de aynı yolun yolcusu olduğumuza göre, seni yanıma alıp yolculuğu beraber tamamlayabiliriz.”
 “Ama, Tanrı’nın yarattığına olan sevgim ne olacak? Vaz mı geçmeliyim?”
 “Bunun için sabırlı ve cesur olmalısın. Böylece tüm sorularının cevaplarını bulacaksın…”
 
 (4. Sahne)
 
 Görevini tamamladıktan sonra diğer asker arkadaşlarının bulunduğu kamp yerine geri döndü. Onlara bu soruları sormayı düşündü. Tam bir asker arkadaşına sesleneceği sırada birden herkes onu tebrik etmeye başladı. Şaşkındı, arkadaşları eline yüksek makamdan (askeri üst komuta) gelen bir mektup tutuşturdu. 
 “Bu nedir?” soran gözlerle arkadaşlarına baktı.
 Bir arkadaşı cevapladı. “Yasir, tebrikler. Sanırım onur rütbesi aldın. Biz henüz açmadık, hadi kendin aç.”
 Mektubu açtığında gitmesi gereken bir yerin adresini ve belirlenmiş tarihi gördü. Arkadaşları ne yazdığını sordular. Mektupta yazanları anlattı. 
 Bir arkadaşı transfer olacağını söyledi, başka birisi başka bir şey, sonra başkası farklı bir şey..
 Birden bir arkadaşı öne atıldı. “Bugün emirlere neden sadece itaat etmemiz gerektiğini ve kendi başımıza büyük kararlar vermememiz gerektiğini anladım. Gördüğün gibi, hepimiz aynı konuda uzlaşamıyoruz bu yüzden bir düşünceyi takip etmemiz gerekiyor. Bu sayede bu düşünceyi ideolojimiz haline getirip güçlü olabiliriz.”
 “Git Yasir, umarım gittiğin yerde mutlu olursun.”
 Yasir, sorularını arkadaşlarına sormayı düşündü tekrar, fakat iç sesi onu durdurdu. Böylece sorularını kendine saklayıp yolculuğuna başladı.
 
 (5. Sahne)
 
 Yeryüzünde iki güç vardır: İyi ve kötü. İkisinden birisi galip gelene kadar, yeryüzü savaş meydanı olmaya devam edecek. Eğer iyilik galip gelirse, dünya kötü gücün cehennemine dönüşür. Eğer kötülük galip gelirse de dünya iyi için bir cehenneme dönüşür. Bu yüzden de yeryüzünde hiç cennet yoktur. Çünkü her insanın iyiyi ve kötüyü ölçerken farklı bir yaklaşımı vardır. Tanrı bize neyin iyi neyin kötü olduğunu söyledi ki bu mantık oyunlarına dolaşıp kalmayalım. 
 Şimdi Serdar’ın (çete lideri) odasındaydı. Serdar, oğlunun intikamının hakkı olduğunu söyleyerek onu kışkırtıyordu. “Halit, geri durma!”
 Bir süre sonra odaya bir adam girdi ve Halit’in çıkması istendi.
 Adam ayrıldıktan sonra, Serdar Halit’i odasına çağırıp “Bak Halit, bu meselenin ne zaman başladığını bilmiyorum. Bu adamlar buraya benden önce de gelirdi ve kabilemizin insanlarını götürürlerdi. Bize onların sevdiklerimizin öcünü alacağı söylenmişti. Sevdiklerimiz neden ölüyorlar, suçları ne? Bilmiyorum. Ne zaman onlardan birinin ölü bedeni gelse, kalbim intikam ateşiyle yanıyor. Çünkü o ölü bedenler de intikam için gitmişlerdi. Yarın seni de beraberinde alacaklar böylece sende sevdiklerinin intikamını alabileceksin. Fakat Halit, devletin neden düşmanımız olduğunu bulmalısın. Neden bizim ölülerimizi terörist olarak çağırdıklarını. Onlar bizim din kardeşimiz olduğu halde ve din bize hakkımız olan için savaşmayı öğrettiği halde, hakkımızın gerçek hırsızı kim bulmalıyız. Senden her şeyi sağ duyuyla tartarak ölçmeni istiyorum.
 Halit, “Başüstüne Serdar, yapacağım.”
 
 (Devam edecek)

Comments

  1. İlknur Tuzcu is an awesome translator... ❤❤❤

    ReplyDelete
  2. İnsanı sorgulatıcak cinsten bir kitap olmuş. Yazılış amacını elde edebilmiş. Devamını bekliyorum. Tebrik ederim

    ReplyDelete
    Replies
    1. İlginiz için çok teşekkürler, en kısa zamanda devamı gelecek.

      Delete
  3. Bu kadar güzel, akıcı ve sade bir dille kendi arayışını romanlaştırabildiğin için seni kutluyorum. Bunu Türkçe diline çevirip bizlere sunduğun için teşekkür ederiz. Devamını merakla bekliyorum. I hope you can improve this novel and publish, congratulations.

    ReplyDelete
    Replies
    1. It's all beacuse of İlknur, who is translating this novel. Thank you for your kind support, we will try to bring best.❣️

      Delete
  4. Hem psikolojik, hem akıcı bir o kadarda düşündürten bir kitap olmuş.kalemine sağlık, devamını bekliyoruz

    ReplyDelete
    Replies
    1. Teşekkür ederim. Yeni bölümün Türkçe'ye çevrilmesi ile daha fazla keyif alacaksınız 😇

      Delete
  5. Merhaba, güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Çok değerliler benim için, çok motive oldum. Umarım beğeninize layık bir çeviri olmuştur. Herkese iyi okumalar..

    ReplyDelete
  6. دنیا کا ہر مزہب توحید کا درس دیتا ہےایہ اسکے پیروکار ہیں جو توحید کا اعتراف مختلف طریقوں سے کرتے ہی7ں

    ReplyDelete
  7. very impressive lines دنیا کا ہر مذہب امن کا درس دیتا ہے

    ReplyDelete
  8. anlatım gayet açık ve sürükleyici, sayın İlknur Tuzcu'yu ayrıca tebrik ediyorum. ellerinize, kalemlerinize sağlık, başarılar

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

Yo y Dios (Episodio 1)

Yo y Dios (Episodio 12)