Ben ve Tanrı (Bölüm.5)

Published from Blogger Prime Android App

BEN VE TANRI

Yazar: Taimoor Ajmal
Çeviren: İlknur Tuzcu

5. BÖLÜM

(Ben ve Tanrı, olay ve durumların gerçek dünyadan alınıp yalnızca karakterlerin hayali olduğu bir romandır. Öyle bir roman ki sizi önce bilinmezlerin denizine götürüp sonra yapbozun tamamlanmamış parçalarını çözecek.
Roman, düşüncenin sütunlarını yerden göğe kadar sallayacak. Aşk, tutku, barış ve isyan duygularıyla sizi bambaşka bir dünyaya götürecek. Sizi düşünmeye değil harekete geçmeye zorlayacak. İçinde bazı acı sözler duymak zorunda kalacaksınız fakat romanın sonunda her şey açığa kavuşacak. Eleştiri yapabilirsiniz ancak ben meseleyi açığa kavuşturmadan hüküm vermeyin. Paylaşabildiğiniz kadar paylaşabilirsiniz yalnız emeğimi çalarak değil beni destekleyip teşvik ederek.)

1.SAHNE

Bu soru aklına diğer bazı soruları getirdi: “Bir işaret bulabilir miyim? Bir hayalet görebilir miyim? Ya da benden bin kilometre uzaktaki bir nesneyi görebilir miyim?” “Hayır ama neden?”

Cevabı bulabilmek için önce insan gözünün yapısını anlamaya çalıştı. Okuduğu bilimsel bir makalede şunlar yazılıydı:

“İnsan gözünün çözünürlüğü 576 megapiksel değildir. Işıktan görüntü yapmanın temel prensipleri hem kamerada hem de gözde kullanılsa da insan gözünün yapısı kameranınkinden farklıdır. Modern dijital kameralarda ki görüntü sensörleri milyonlarca piksele sahiptir ve tüm bu pikseller aynıdır. Buna karşılık, gözde pikseller yerine farklı tipte ışık algılayan hücreler vardır. Birlikte ele alındığında, insan gözünün ışığı algılayabilen yaklaşık 120 milyon hücresi vardır. Bu hücrelerin yoğunluğu retinanın ortasında (fovea olarak adlandırılır) çok yüksektir, ancak merkezden biraz uzağa gittikçe hücrelerin sayısı azalır. Bu hücrelerin sadece yaklaşık altı milyonu (koni olarak adlandırılır) renkleri algılayabilir. Hücrelerin yalnızca bir milyondan azı ise mavi fotonları algılayabilir. 110 milyondan fazla hücrenin (çubuk adı verilir) yalnızca beyaz ışığı algılayabildiği ancak renkleri göremediği söylenir. Gün ışığında yalnızca koni hücreleri çalışabilir.Çubuk hücreleri ise ışıkta çok doygun hale gelir ve bu nedenle çalışmazlar. Yani gün içinde gözün çözünürlüğünün sadece 6 milyon veya 6 megapiksel olduğunu buna rağmen gözün gün içerisinde farklı renkleri çok iyi görebildiğini söyleyebiliriz. Düşük ışıkta gözün çözünürlüğü artar ancak renkleri göremez. Işık aniden kapatıldığında renkleri görememizin sebebi de budur.

Gözün anlaşılmazlığı bununla da sınırlı kalmıyor. Göz merceği ile retina arasında retinada oluşan görüntüyü elektrik dalgaları halinde beyne ileten kan damarları ve sinirler bulunur. Onları gözün kabloları olarak düşünebilirsiniz. Sanki gözlerinizin kabloları, göz merceği ile gözün retinası arasında bir bariyer görevi görüyor ve retinada daha iyi bir görüntünün oluşmasını engelliyor gibidir. Buna karşılık, modern kamera sensörlerinde, kiriş ışınları sensöre odaklanabilmesi için kablolama sensörün arkasındadır. Bazı hayvanların gözünde ise bu kablolar, ahtapot ve yakın akrabaları da dahil olmak üzere, sensörlerin arkasındadır. Bu yüzden ahtapotların çok keskin gözleri vardır.”

2.Sahne

İstasyondan trene geri bindi ve Akil Bey’le tekrar karşılaştı. Akil Bey’e tüm hikayesini anlattıktan sonra Akil Bey gülerek, “Bu harika yolculukta senin rehberin olmak benim için büyük şans.” “Hadi kantine gidip çay alıp başlayalım.”

Akil: “Bak oğlum, senin önce dinleri anlaman gerekiyor. Dinler Semitik (Sami) ve Semitik olmayanlar olarak ikiye ayrılır. Semitik olmayanlarda kendi içinde Aryan ve Aryan olmayanlar olarak ayrılır. 

Semitik dinler, Samilere indirilen dinlerdir. İncil'e göre Sam(سام), Nuh Peygamber'in oğlunun adıdır. Onun soyuna da Sami denir.(سامی)۔ Bu nedenle Sami dinleri, Yahudilere, Araplara, Asurlulara ve Fenikelilere (alfabeyi icat eden Akdeniz'in güneydoğu kıyılarının eski sakinleri) vb. vahyedilen dinlerin ortak adıdır.

Semitik olmayan dinlere gelince; Aryan ve Aryan olmayan diye ikiye ayrıldığını söylemiştim.

Aryan dinleri, Aryanlar’ın kendi içlerinde ortaya çıkan dinlerdir. Aryanlar, MÖ 2000 ile 1500 yılları arasında İran ve Kuzey Hindistan'dan farklı bölgelere yayılan ve Hint-Avrupa dillerini konuşan güçlü kavimler olarak adlandırılmaktadır. Aryan dinleri ayrıca daha sonra Vedik ve Vedik olmayan dinler olarak ikiye bölünmüştür.

Vedik olan dinler Hinduizm ve Budizm’dir.

Vedik olmayanlarsa Sihizm, Budizm ve Jainizm'i içerir. Aryan dinlerinin çoğunluğu vahye dayanmazlar, Zerdüştlük ise, Hinduizm ile hiçbir ilgisi olmayan ve vahye dayandığını iddia eden Vedik olmayan bir Aryan dinidir.

Gelelim Aryan olmayan dinlere; Bunlar çeşitli bölgelerde başlamıştır. Çin'de Konfüçyanizm ve Taoizm, Japonya'da Şintoizm ortaya çıktı. Aryan olmayan birçok dinde Tanrı kavramı yoktur.

Buraya kadar dinleri sınıfladık. Şimdi sana Hinduizm’de ki Tanrı kavramından bahsedeceğim..

3. Sahne


Selame: “Ömer, şu geyiğe bak. Bugünkü kahvaltımız olacak. Haydi git onu avla ve getir.”

Ömer şaşkınlıkla Selame’nin yüzüne baktı. Çıplak elle geyiği nasıl yakalayacağını düşünüyordu.

“Onu nasıl avlayacağım?”

“Gel sana avlanmayı öğreteyim önce. Önündeki iki geyiğe bak. Birisi gayet sağlıklı durumda diğeriyse hafif yaralanmış. Sence hangisi daha kolay avdır?

Ömer: “Yaralı olan tabiî ki”

Selame: “Evet evlat şunu anlamak gerekir. Ne yaralı olan ne de durumu iyi olan kolay bir avdır. Yaralı olan dikkatli davranıyor, sağlıklı olansa akıllı ve enerji dolu. Fakat onlarında zayıf noktaları vardır; sevgi ve gurur gibi.

Ömer, “Nasıl yani?”

“Yaralı birine sevgi gösterdiğinde sana merhemmişsin gibi davranır. O sana merhem gibi davrandığında sende onu kolayca avlayabilirsin. Sağlıklı olansa fiziksel gücünün verdiği gururla savaşmak isteyecektir. Sense savaşma, sadece eğil ve itaati kabul et. O zaman seni zayıf olarak görecektir, sen de bu fırsattan yararlanıp onu tuzağa çekip kafesleyebilirsin. Hayvan gururunun tuzağına çok kötü yakalanmış olacak ve bu durumda kolayca avlanabilir. Fakat şunu da hatırla, bu iki özellik bir kişide aynı anda bulunmazlar. Eğer yara varsa gurur gidecektir. Gurur ve yara asla beraber durmazlar.

Artık geyiği avlamış ve kahvaltılarını yapmışlardı. Selame:

“Biliyor musun bu iki geyik aslında benim karakterlerim.”

Ömer şaşkınca Selame’nin ağzına bakıyordu. 

4. Sahne


Ölümün dört bir yanını sardığını düşünüyordu. “Ah hayat, seninle yolculuğum buraya kadarmış.”

Fakat bir düşünce ona umut verdi; “Beni öldürmek isteselerdi bunu çoktan yaparlardı. Neden beni hayatta bıraktılar, bir yol bırakmış olmalılar ve sadece beni test ediyorlar. Tıpkı Tanrı’nın insanı zorluklarla kuşatarak ve her yere karanlık yayarak test ettiği gibi. Tanrı kulunun ışığı isteyip istemediğini de, O’na güvenip güvenmediğini de görür” Sonra şunu düşündü. “Eğer ölmek zorundaysam neden hayatta kalmayı denemeyim? Sonuna kadar neden savaşmayım? Şunu yapsaydım bu olurdu, bunu yapsaydım şu olurdu gibi bahanelerin ardına sığınmaya ne kadar devam edeceğim? Bundan sonra ‘eğer’ yok. ‘Eğerler’ kararları zayıfatıyor, kafa karıştırıyor.”

Birden ses yine hoparlörden duyuldu. “Genç adam, eğer istersen gidebilirsin. Serbest kalacaksın. Eğer durursan, yüce ve kutsal bir amaç senin kaderin olacak. Ama durmak için önce bu testi geçmelisin.”

Yasir kutsal amaç kelimesini duyar duymaz sorularını hatırladı ve ancak bu kutsal hedefi öğrendikten sonra ölebileceğine karar verdi.

5. Sahne


Halit soruyu sorduğunda herkes ona döndü.

“Halit, benim adım Sacit. Şimdi sana kısaca amacımızın ne olduğunu anlatacağım. Amacımız, insanı geleneklerden, adetlerden, dinden vb. özgür kılmaktır. Ancak bu, tüm toplumu bu gelenek ve dinden özgürleştirdiğimizde mümkün olabilir. Bu sayede daha uygar ve modern bir hayat yaşayabiliriz. İstediğimiz her şeyi sınırlamalar olmadan yapabiliriz. Bunun için önce dinin ne olduğunu anlamamız gerek.

Din, şeriat ve tarikat kelimeleri ‘yol’ anlamına gelir. Sanskritçede "Dharm" kelimesi "tutmak" anlamına gelen Dhar'dan türetilmiştir.

Dharm terimi, yolu, adaleti veya güzel ahlakı ifade eder. Arapçada gitmek (yürümek) veya geçmek anlamlarına gelen “ذ-ھ-ب” (z-ha-b) kelimesinden türetilmiştir.

“Benim kişisel görüşüme göre, din insanın zihninde kurduğu güçlü bir tuzaktır. Tuzağa düştükten sonra insanın hayatı ya cehenneme döner ya da cennete dönüşür. Ve bu hayattaki her bir insan cennet veya cehennem haline gelir.” (Taimoor Ajmal)

Din, ruhban sınıfına Bilim adamları dini kendi bakış açılarından tanımlamışlardır. İşte ilginç bulduklarımdan bazıları:

Din, evrenle aramızda bir uyum olduğu inancına dayanır. (Macte Gart)

 Din, evrenin anlamlı olduğu inancıdır (Welsis)

 Din, bir dizi kısıtlamanın adıdır (Salomon Reinach).

 Din, insanın yalnızlığıyla barışma çabasının adıdır (Whitehead)

 Din, ruhban sınıfına göre insan hayatını işgal eden doğaüstü varlıkların veya güçlerin kalbine verilen isimdir. (Fraser)

Din, mükemmellik ihtiyacının ve bağımlılığın adıdır. (Şliar Mahr)

Din, antik insanın dehşetinin eseridir (Lacris)

Din, deneyim yoluyla gelen metafiziktir (Spingler)

Din, insan zihninin arzularını ve özlemlerini, onu hiç umursamayan dış güçlerle birleştirme girişimidir (Hartmann).

Din psikolojik dengesizliğe benzer. (Fried)

Din, insan kaderi üzerindeki üstünlük duygumuzdur. (Marley)

Din, eski gelenekleri rasyonel ve bilimsel düşünceyle uzlaştırmaya ve anlamsız eylem için sağlam bir rasyonel temel sağlamaya çalışır (bilinmiyor)

Din halk için afyondur (Karl Marx)

Görünmez güçlerden korkmak bireyde hurafedir, toplumda ise dindir. (Hobbes)
 
(Devam edecek…)

Comments

Popular posts from this blog

Yo y Dios (Episodio 1)

Yo y Dios (Episodio 12)